Zimmet Suçu Nedir? 3628 Sayılı Kanun Kapsamında Değerlendirilmesi

Sosyal Güvenlik - Personel Sorumluluk / Ceza Hukuku
Zimmet Suçu Nedir? 3628 sayılı Kanun Kapsamında Değerlendirilmesi
Özeti :

Kimi yasalar memurların idari görevlerinden doğan bazı suçlarını da kapsam dışında bırakmıştır. Bunlardan biri de yukarıda incelemiş olduğumuz 3628 sayılı Kanunda geçen zimmet ve diğer suçlardır.

  İhale ve mali konularda DANIŞMANLIK ve EĞİTİM talepleriniz için iletişime geçmek üzere lütfen TIKLAYINIZ

3628 Sayılı Kanun Hükümlerine Göre Soruşturulacak Suçlardan Olan Zimmet Suçunun İrdelenmesi

Zimmet Suçu Nedir?

 

Giriş

4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasaya tabi tutulmayıp ayrı soruşturma usulüne tabi tutulan suçların bir kısmı da 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardır.

3628 sayılı Yasa; 1930 yılında çıkmış bulunan mülga 1609 sayılı, "Bazı Cürümlerden Dolayı Memurlar ve Şerikleri Hakkında Takip ve Muhakeme Usulüne Dair Kanun" ile 1983 yılında çıkmış bulunan mülga 2871 sayılı "Kamu Görevlileri İle İlgili Mal Bildirme Kanunu”nda yazılı bulunan suçların birleştirilerek tek bir Kanun haline getirilmiş şeklinin, 04/05/1990 gün ve 20508 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanması üzerine yürürlüğü giren bir kanundur.[1]

3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla   Mücadele Kanunu'nun 17,18,19,20 ve 21’inci maddelerinde düzenlenen soruşturma usulü, özel bir yargılama yöntemi olarak, geniş uygulama alanına sahiptir.[2]

 

1. 3628 SAYILI YASAYA GÖRE SORUŞTURMA YÖNTEMİ

3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması ve Rüşvet ve Yolsuzluklarla Müca­dele Yasasının 17’nci maddesinin 1’inci fıkrasında "Bu kanunda yazılı suçlarla, irtikâp, rüşvet, ihtilas ve zimmete para geçirme, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bunlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümleri uygulanamaz" hükmü yer almaktadır[3].

Bu Yasada suç olarak nitelendirilen eylemler ise, mal bildiriminde bulunma­ma (m.10), yapılan bildirimin içeriğini gizli tutmama (m.9), gerçeği aykırı bildirimde bulunma (m.12), haksız mal edinme, mal kaçırma ya da gizlemedir (m.13).

Dolayısıyla, bu özel yasa kamu görevlileri ile onların suç ortaklarının görev suçların­da özel soruşturma yöntemi öngörmekte, Memur Yargılama Yasasının (4483 sayılı) uygulanamayacağı belir­tilmektedir (m. 17). Bu konuda dikkat edilecek husus, bu Kanunun ancak 17’nci maddesinde öngörülen suçlar hakkında uygulanacağıdır. Bu bakım­dan bu kapsamda yer almayan görev suçları için Memur Yargılama Yasası (4483 sayılı) uygulanacaktır[4].

Kanunun 19’uncu maddesinde ise soruşturma usulü düzenlenmiştir. Cumhuriyet savcısı 17’nci maddede yazılı suçların işlendiğini öğrendiği tak­dirde sanıklar hakkında doğrudan doğruya ve bizzat soruşturmaya başlayacaktır[5]. Yasa kamu görevlileri ve onların suç ortakları hakkında uygulanırken, bazı kamu görevlilerinin istisna edildikleri dikkati çekmektedir. Bunlar müs­teşarlar, valiler, kaymakamlar, görevleri veya sıfatları sebebiyle özel soruş­turma ve kovuşturma kurallarına tabi olan kişilerdir.

Yasa kapsamına aldığı suçların ihbarını ayrıntılı biçimde düzenlemiştir. İhbarlar doğrudan doğruya Cumhuriyet Başsavcılıklarına yapılacak, bu konuda bir tu­tanak düzenlenecek, tutanağın bir örneği muhbire verilecektir. Acele ve gecikemez durumlarda tutanağın düzenlenmesi sonraya bırakılabilecektir. Muhbirlerin kimlikleri ancak rızaları ile açıklanabilir. İhbar asılsız çıktığın­da, aleyhine kovuşturma yapılan kişinin istemi üzerine muhbirin kimliği açıklanır.

Bu Yasaya tabi suçlar konusunda müfettiş ve soruşturmacılar da soruş­turma neticesinde suç delillerine ulaşabilirler. Bu durumda bu kişiler olayı yetkili ve görevli Cumhuriyet başsavcılığına ihbar etmek ve belgeleri tevdi etmek zo­rundadırlar. Müfettiş ve soruşturmacılar soruşturma yaptıkları olaya ilişkin dosyanın Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine gerek görmediklerinde dahi, sav­cılar gerekçe göstererek bu dosyayı isteyebilirler ve soruşturma açabilirler (m. 18).

Yukarıda açıklanan varsayımlar için, 3628 sayılı Kanunun uygulanabile­ceği bir olay hakkında savcılar doğrudan doğruya soruşturmaya başlayacak­lardır. Bunun için bir ek şart gereklidir; o da savcının soruşturmaya başladı­ğını, kamu görevlisinin amirine ya da Kanunun 8’inci maddesinde sayılan merci­lere bildirilmesidir. Kamu görevlisinin amiri, memur hukuku kuralları ve alt­lık üstlük ilişkisi çerçevesinde belirlenecektir. Kanunun 8’inci maddesine merci­ler bir liste halinde sıralanmaktadır. Bu listede çeşitli kamu hizmeti gören ku­rumlar esas alınmak suretiyle, bildirim yerleri öngörülmektedir. Örneğin, Ka­mu kurum ve kuruluşlarında görevli personel için özlük işleriyle ilgili sicil ve belge raporlarının bulunduğu makam; noterler için Adalet Bakanlığı.

Yasa bildirim yükünü getirirken, aslında temel bir değişiklik yapmakta­dır, çünkü eski 1609 sayılı Kanunun "izin" yöntemi kaldırmaktadır. 1609 sayı­lı Yasada, o yasa kapsamındaki suçlar için savcının kamu görevlisinin üstlerinden izin alması öngörülmüşken, yeni 3628 sayılı Yasa izin sistemi­ni kaldırmış, bildirim esasım getirmiştir. Bu iki kavram birbirinden çok fark­lıdır. İzin kavramı, bu konuda irade açıklama hakkına sahip olan bir kişi ya da makamın, herhangi bir sonucun oluşturulması, kararın alınması ya da işlemin yapılmasını uygun gördüğünü, buna rıza gösterdiğini belirten bir irade beya­nıdır. Oysa bildirim bir konuda muhatabı haberli kılmak anlamı taşır. Fakat izin kavramında olduğu gibi, muhatabın sonucu iradesi ile önlemek olanağı yoktur. Bildirimde muhatap olayı yalnızca öğrenmektedir.

Bu açıklamalar ceza yargılaması hukukuna aktarıldığında, şöyle bir tablo ortaya çıkar: Bir suçun soruşturmasının yapılabilmesi bir makamın iz­nine bağlandığında o makam bu izni vermediği takdirde, o soruşturma yapılamayacaktır. Oysa aynı konuda bildirim yükümü söz konusu olduğunda, bil­dirimde bulunmak zorunda olan makam ya da kişi bu yükümü yerine getirip soruşturma yapabilecektir. Muhatabın soruşturmayı önleme yetkisi yoktur.

Kanunun savcıya yüklediği bildirim yükümünü Anayasanın 129/son maddesi yönünden değerlendirmek uygun olur. Anayasa bu maddesinde "memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlar­dan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır." demektedir. Buna göre ka­mu görevlilerinin görev suçları için Anayasada "izin" sistemi öngörülmüş, bu kural olarak kabul edilmiştir. Ancak istisnalar söz konusu olabilecektir. Bu istisnaların yasalarda öngörülmüş olması şarttır. 3628 sayılı Kanunun yukarı­da açıkladığımız "bildirim" sistemini Anayasanın öngördüğü bir istisna ola­rak değerlendirmek uygun olur[6].

Yapılan soruşturmayla ilgili olarak, Cumhuriyet savcısı, müfettiş ve muhakkikler tarafından istenen bilgiler özel kanunlarda aksine bir hüküm bulunsa dahi, ilgili kişiler ile özel ve kamu kuruluşlarınca eksiksiz verilmek zorundadır. Aksi davranışlar 3628 sayılı Kanunun 20’nci maddesine göre cezalandırılır.

Devlet sırrı niteliğindeki bilgiler, dairesi amirinin müsaadesi olmadan verilmesi mümkün değildir. Bu bilgiler Cumhuriyet başsavcılığının istemi üzerine çok gizli kaydı ile verilmesi mümkündür.[7]

19’uncu maddenin 2’nci fıkrasına göre, savcılar soruşturmayı yürütürken suç delillerini elde ettiklerinde sanıktan mal bildiriminde bulunmasını isteyecektir. Soruşturma, hak­sız edinilen malın kaçırıldığı delillerine ulaşılması sonucunu doğurduğun­da, mal bildirimi sanığın ikinci dereceye kadar kan ve sihri hısımları ile geli­ni ve damadı tarafından da verilecektir. Mal bildirimi için 7 günlük bir süre öngörülmüştür. Bu süre savcının bu konudaki isteminin bu kişilere ulaşması ile başlar.[8] Soruşturmanın müfettiş veya muhakkik tarafından yapılması halinde müfettiş veya muhakkik de sanıktan ve yukarıda sayılan ilgililerden mal bildirimi isteminde bulunurlar. “...Bu istemin sanık ve ilgililere ulaştığı tarihten itibaren yedi gün içinde müfettiş veya muhakkike mal bildiriminin verilmesi keza zorunludur...." denilmek suretiyle mal bildirimi istemenin ve vermenin zorunlu olduğu bildirilmiştir. Bu Kanuna göre soruşturma yapan müfettiş veya muhakkiklerin bu hususa dikkat etmeleri gerekmektedir.[9]

Yine 19’uncu maddenin son fıkrasına göre, Cumhuriyet savcısı yukarıda anılan kişilerden bildirimde bulunmalarını istemek dışında "kamu davası açılmadan önce haksız edinildiği yolunda delil veya emare elde edilen para veya mal ile ilgili tedbirin alınmasını görevli mahkemeden veya para veya malın bulunduğu yer hukuk mahkemesinden isteyebilir."[10] Savcının bu yetkisini Kanunun hazırlık soruşturması devresi ile sınırlaması dikkat içermektedir. Yasa koyucu sanık hakkında dava açıldığında, yetkinin mahkemede olacağını düşünmüş gibidir.

Son olarak belirtmek gerekir ki, 3628 sayılı Yasa, 1609 sayılı Yasa gibi yargılamanın önsoruşturması bakımından özellikler taşımaktadır. Sanık hakkında kamu davasının açılması ile iş son soruşturmaya geçtiğinde, son soruş­turma genel kurallar çerçevesinde yürütülecektir.[11]

Kamu davasını açma yetkisi Cumhuriyet savcısına aittir. Ceza kovuş­turmasını gerekli kılan delil ve emarelerin tespit edilmiş olması halinde, Cumhuriyet savcısı kamu davasını açmak zorundadır.

Kamu davasını açma konusunda Adalet Bakanlığı ilgili Cumhuriyet savcılığına talimat da verebilir.

Valiler de o ilde görevli Cumhuriyet savcısından kamu davası açmasını isteme yetkisine sahiptirler. Valinin bu yoldaki talebinin mazeret gösterilerek Cumhuriyet savcılığında geri çevrilmesi halinde, vali Adalet Bakanlığına müracaat edebilir, bunun üzerine nihai kararı anılan Bakanlık verir. Cumhuriyet savcısı kamu davasını açtıktan sonra bu davanın geri alınmasını isteyemez. Sanığın yargılanması ise ilgili mevzuata göre gerçekleştirilir[12].

  • Asker Kişilerin Soruşturulması

Öte yandan 3628 sayılı Kanun kapsamında bulunan suçların asker kişiler tarafından işlenmesi halinde ise, soruşturmalarının askeri savcılar tarafından yine bu Kanun hükümlerine göre yürütülmesi zorunludur[13].

3628 sayılı Yasaya yukarıda yapmış olduğumuz bu genel bakıştan sonra şimdi, Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleriyle düzen­lenmiş ve 3628 sayılı Kanun hükümlerine göre soruşturulacak suçlardan olan zimmet suçunu detaylıca incelemeye çalışacağız.

  1. Türk Ceza Kanununun İlgili Hükümleriyle Düzen­lenmiş Olup 3628 Sayılı Kanun Hükümlerine Göre Soruşturulacak Suçlardan Olan Zimmet Suçu:

1- Zimmet Suçu

Zimmet suçu TCK'nun değişik 202’nci maddesi ile 1990 yılında yeniden düzenlenmiş ve madde başlığı ile basit ve nitelikli zimmet olarak tanımlamıştır. Biz de zimmet suçunu basit ve nitelikli zimmet (ihtilas) olmak üzere iki ayrı bölümde inceleyeceğiz[14]. Söz konusu madde, 1990 yılında yapılan değişik şekliyle şöyledir:

"Görevi sebebiyle kendisine tevdi olunan veya muhafaza, denetim ve­ya sorumluluğu altında bulunan para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer mallan zimmetine geçiren memura altı yıldan on iki yıla kadar ağır hapis ve meydana gelen zararın bir misli kadar ağır para cezası verilir.

Yukarıdaki fıkrada gösterilen cürüm, dairesini aldatacak ve fiilin açı­ğa çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenmiş ise faile on iki yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis ve meyda­na gelen zararın üç misli kadar ağır para cezası verilir.

Zararın, kovuş­turma yapılmadan önce tamamı ile ödenmiş olması halinde yukarıdaki fıkralarda yazılı cezaların yarısı, ödeme hükümden önce gerçekleştirilmiş ise üçte biri indirilir.

Meydana gelen zararın ödenmemesi halinde mahkemece ödettirilmesi­ne re'sen hükmolunur.

Bu fiiller kamu bankaları aleyhine işlenmiş ise faile verilecek ceza üç­te bir oranında artırılır." (21/11/1990 tarih ve 3679 sayılı kanununun 7’nci maddesiyle değişik şekli)[15].

  1. Zimmet Kavramı ve Maddenin Gerekçesi

Zimmet Arapça bir kelime olup, sözlük anlamı "kendisine emanet edilen para­yı kendi malı gibi harcamaktır"[16].

Zimmet kavramının, Türk Ceza Kanununun yukarıdaki 202’nci madde lafzından esinlenerek, "memurun kendisine verilen veya görevi dolayısıyla muhafaza, denetimi veya sorumluluğu altında bulunan para/para hükmündeki kâğıt, senet veya sair taşınır kıymetleri aşırması veya mâl edinmesi" şeklinde tanımlanması da mümkündür[17].

Kanun koyucu ise madde ile ilgili gerekçesini şu şekilde belirtmiştir: "Madde ile Türk Ceza Kanununun 202’nci maddesi değiştirilmekte­dir. Buna göre maddede, zimmet fiilinin basit (adi) ve nitelikli şekilleri gösterilmekte ve bu suretle esas olarak kişilerin devlete karşı muhafaza etmeleri zaruri olan itimat duygusu ve memuriyet görevi korunmaktadır. Bu sebeple zimmet bir fonksiyon suçu­dur; yoksa zimmetin faili, devletin mali menfaatlerini ihlal eylemiş olması sebebiyle cezalandırılmamaktadır. Tasarı bu hükmüyle memura halkın güveninin sürekli olma­sındaki toplum yararını korumak amacını gütmektedir.

Maddenin birinci fıkrası, basit zimmet suçunu cezalandırmakta ikinci fıkrası ise yürürlükteki Kanunda "ihtilasen zimmet" olarak tanımlanan suç şeklini cürmün nitelikli bir hali olarak tespit eylemiş bulunmaktadır. Böylece uygulamada rastlandığı üzere, paranın bir kısmının ihtilasen, bir kısmının ise adiyen zimmete geçirilmesi ha­linde, failin iki suçtan dolayı içtimaen cezalandırılması şeklinde beliren adaletsizlik bertaraf edilmiş olacaktır.

Üçüncü fıkra zimmeti dolayısıyla meydana gelen zararın kovuşturmaya baş­lamadan yani fail hakkında kamu davası açılmadan önce giderilmesi halinde cezanın yarıya kadar indirileceği, hükümden önce yani esas mahkemesince hüküm verilmeden evvel ödeme halinde ise, cezanın üçte birinin indirileceği hükmünü getirmiş bulun­maktadır.

Dördüncü fıkraya göre, ceza mahkemesi zararın ödenmesine res'en yani hiç bir talep olmasa da karar verecektir.     

Beşinci fıkraya göre, basit ve nitelikli zimmet fiilleri kamu bankaları aleyhine işlenirse faile verilecek ceza üçte bir oranında artırılacaktır.

Ayrıca bu madde ile Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabının Üçüncü Babının Fasıl başlığı, bu faslın içinde yer alan suçları daha iyi ifade etmesi için "Basit ve Nite­likli Zimmet ile Devlet Alım ve Satımlarında Menfaat Sağlama" olarak değiştirilmiştir."[18]

1.2- Basit Zimmet (TCK 202/1)

Gerekçede de belirtildiği üzere Maddenin birinci fıkrasında basit, ikici fıkrasında nitelikli zimmet suçları dü­zenlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasında yazılı zimmet suçunun oluşumu için 1) Failin memur olması, 2) Zimmet konusunun para, para yerine geçen evrak ve senetler ya da başka mallar olması, 3) Bunların memura görevi nedeniyle tevdi edilmiş olması ya da muhafaza, denetim ve sorumluluğu altında bulunması, 4) Suça konu şeylerin memur tarafından zimmete geçirilmesi, 5) Failde genel suç kastı bulunması gerekir.

1.2.1- Fail Memur Olmalıdır: Zimmet suçu Ceza Kanunu uygulamasında memur sayılanlarla, görevli oldukları kuruluşların özel yasalarındaki hükümler uyarınca me­murlar gibi cezalandırılmalarına olanak bulunan kuruluşlarda çalışanlar tarafından işlenebilir. Öbür memur suçlarında oluğu gibi bu suçta da memur sıfatı suçun önkoşu­ludur. TCK'nun 279’uncu maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca Ceza Kanunu uygulamasında me­mur "teşrii, idari, ya da adli bir kamu görevi yapan kimsedir." Yaptıkları iş kamu göre­vi olmayanlar idare hukuku yönünden memur olsalar dahi ceza hukuku yönünden me­mur sayılmazlar[19].

Yasa koyucu, personeli ceza uygulamasında memur sayılmayan birçok kurulu­şun özel yasasına "o kuruluşa ait para, mal, belge ve senetler üzerinde suç işleyenlerin devlet memurları gibi cezalandırılacaklarına" ilişkin hükümler koyarak görevlilerin kuruluş aleyhine işledikleri suçlarda memurlar gibi cezalandırılmalarına olanak sağla­mıştır.

233 sayılı Yasa Hükmünde Kararnamenin ekindeki listede adı yazılı kamu ik­tisadi teşebbüsleri için uygulanabilen 399 sayılı Yasa Hükmünde Kararnamenin 11/b maddesi ve 1163 sayılı Kooperatifler Yasasının 62/son maddesi bunlara örnek gösterilebilir. Kamu iktisadi teşebbüsü niteliğinde oldukları halde 233 sayılı Yasa Hükmünde Kararnamenin ekindeki listede adları yazılı olmadığı için KİT'lerle ilgili 233 ve 399 sayılı Yasa Hükmünde Kararnamelere bağlı olmayan T.R.T., M.T.A. ve E.İ.E.İ. gibi kuruluşların özel yasalarına da bu tür hükümler konmuştur. Personeli ceza uygulamasında memur sayılmayan bu kuruluşların görevlileri özel yasalarındaki hükümler uyarınca zimmet suçundan cezalandırılabilirler.

Bunlardan ayrı olarak 2860 sayılı Yardım Toplama Yasasının 28’inci maddesine "yardım toplama faaliyetinden elde edilen mal ve paralar devlet malı sayılır. Bunlara karşı suç işleyenler devlet memuru gibi cezalandırılırlar" hükmü konmuştur. Bu hüküm uyarınca, topladıkları yardım paralarını mal edinenlerin eylemi - bunlar halktan kimseler dahi olsa - zimmet suçunu oluşturacaktır.

İdare hukuku anlamında memur oldukları halde, yaptıkları iş kamu görevi ol­madığı için ceza hukuku yönünden memur sayılmayan ve bağlı oldukları kuruluşların özel yasalarında memurlar gibi cezalandırılacaklarına ilişkin hüküm bulunmayanlar bu suçun faili olamazlar. Örneğin, kamu idaresinde görevli yardımcı hizmetler sınıfından olan odacı, kapıcı, şoför, aşçı, kaloriferci, vb. gibi hizmetli personel ceza uygulamasında memur sayılmadıklarından eylemlerinde suçun öbür öğeleri bulunsa dahi zimmet suçundan cezalandıramazlar.[20]

Zimmet suçunun o para ya da mala zilyet olan birden çok memur tarafından işlenmesi olanaklıdır. Bu durumda asli-maddi katılma söz konusudur. Suça katılan memur değilse, ya da memur olmakla birlikte o mala fiilen ya da hukuken zilyet değilse katılmanın derecesine göre TCK'nun 64 ya da 65’inci maddeleri gündeme gelir[21].

Memuriyet sıfatının gaspı halinde işlenen suç zimmet sayılmaz. Ancak, memur olmayan kişilerin zimmet suçuna iştirakleri mümkündür. Gasp halinde ise, dolandırıcılık veya emniyeti suiistimal suçları söz konusu olacaktır[22].

 

 

1.2.2- Zimmetin Konusu Para, Para Yerine Geçen Evrak ve  Senetler Yada Baş­ka Mallar Olmalıdır

- Para: Tedavülde bulunan ulusal ya da yabancı paralardır. Tedavülden kalkmış paralar zimmet suçunun konusu olamaz.

- Para yerine geçen evrak ve senetler: İbrazında paraya çevrilmesi ola­naklı kıymetli evrak, yani çek, bono, poliçe, hisse senetleri ve tahvillerdir.

- Başka mallar: Ekonomik değeri olan her çeşit taşınır eşyadır. Taşınmaz mallar zimmetin konusu olamaz.

- Zimmet konusunun aidiyeti sorunu: Suçun oluşumu için zimmete konu olan şeyin devlete ait olması gerekip gerekmediği hususu doktrinde tartışmalıdır. Bir görüşe göre zimmete geçirilen şeyler ister devlete ister kişilere ait olsun TCK'nun 202’nci maddesindeki suç oluşur. Bir başka düşünceye göre ise, bu suçun olu­şumu için zimmete konu olan şeyin devlete ait olması gerekir. Bu düşünceye göre fail kamu idaresinin mülkiyet veya zilyetliğinde olan bir para, evrak ya da malı temellük ettiği takdirde zimmet, öbür kişilere ait bir eşyayı mal edindiği takdirde inancı kötüye kullanma suçunu işlemiş olur.

Yerleşik Yargıtay uygulamalarında birinci görüş benimsenmiş durumdadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 24.2.1984 tarih ve 156-464 sayılı kararında "sanığın jandarma karakol komutanı olarak görev yaptığı sırada meydana gelen bir trafik kaza­sından hasar gören araçları karakola götürdükten sonra bu araçlardan birisinin iki ön lastiğini söktürüp kendi aracına takmasının zimmet suçunu oluşturacağı, zimmete geçirilen şeylerin devlete veya kişilere ilişkin olması arasında fark bulunmadığı" görüşü benimsenmiştir.

1.2.3- Suç Konusunun Memura Görevi Nedeniyle Tevdi Edilmiş (Verilmiş) Olması Yada Muhafaza, Denetim ve Sorumluluğu Altında Bulunmalıdır

Suçun bu öğesini görevi nedeniyle tevdi ve muhafaza, denetim ve sorumluluğu altında bulunma biçiminde ikiye ayırıp incelemek gerekir.

Görevi nedeniyle tevdi; Arapça bir kelime olan "tevdi", "bırakma", "ver­me" anlamındadır. Görevi nedeniyle bir mala zilyet olan her memura o mal tevdi edilmiş sayılır. Zimmet suçunun oluşması için malın resmen teslimi gerekmez. Dolayısıyla bir maldan resmen sorumlu olmayanlar da bu suçu işleyebilirler, yeter ki zimmete geçiri­len mala görevleri nedeniyle zilyet olsunlar. Örneğin, resmi dairede bulunan eşyalar genellikle bir kişinin sorumluluğu altında ise diğer memurların bunlar üzerinde zimmet suçunu işlemeleri imkânsız değildir. Ancak, görevi dolayısıyla zilyet olmadığı bir malı alan memur örneğin hırsızlık suçundan sorumlu olabilirse de zimmet suçunu işlemiş sayılmaz.

Yapılan görevle malın teslimi arasında bir nedensellik bağı bulunmalıdır. Zimmet konusunun memura verilmesi, görevi nedeniyle değil de, kendisine duyulan kişisel güvenin sonucu ise bu suç oluşmaz. Zira bu gibi durumlarda ihlal edilen husus, devlet idaresine olan güven değil, o memurun şahsına duyulan güvendir.

Muhafaza, denetim ve sorumluluğu altında bulunma; Memurun suça konu olan para, belge ya da eşya üzerindeki zilyetliği "tevdi" nedeniyle oluşmamışsa, bu zilyetliğin, anılan şeylerin koruma, denetim ya da sorumluluğu altında bulunmasın­dan kaynaklanması gerekir.

Failin mal ve para üzerinde maddi anlamda zilyet olması şart olmayıp onlar üzerinde tasarrufa yetkili olması yani hukuken zilyet bulunması yeterlidir. Belediye başkanı belediyenin, banka müdürü bankanın, köy muhtarı köyün malları üzerinde denetim ve koruma yetkisine sahiptir. Buna karşılık ihtiyar kurulu üyelerinin köy parası üzerinde, para tahsil etmeye yetkisi bulunmayan çiftçi mallarını koruma bekçilerinin tahsil ettikleri para üzerinde koruma ve saklama görevi olmadığından zimmet suçu oluşmayacaktır.


1.2.4- Suça Konu Şeylerin Zimmete Geçirilmesi

Suçun maddi öğesini oluşturan 202. maddedeki "zimmete geçiren" sözü, 3679 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik öncesi "zimmete geçiren veya mal edinen" biçiminde idi. Mal edinme de zimmete geçirme demek olduğundan değişiklik sırasında maddeye şimdiki biçimi verilmiştir.

Memurun görevi gereği kendisine tevdi edilen ya da koruma, denetim veya so­rumluluğu altında bulunan şeyler üzerinde onların malikiymiş gibi tasarrufta bulunması zimmet suçunu oluşturur.[23] Bu husus suçun maddi öğesini oluşturur.[24]

Suç, ambar memurunun depodaki malları evine götürmesi, yakınlarına verme­si, satması, veznedarın, mutemet ve tahsildarın sorumluluğu altında bulunan paraları alması şeklinde gerçekleşebilir. Yargıtay'ımız, tahsildar ve mutemetlerin idareye ait parayı yönetmeliklerinde belirtilen sürede banka veya vezneye yatırmayarak uzun süre taşıdıktan sonra kendiliğinden yatırmasını zimmet olarak kabul etmektedir. Ancak bu süre, paranın yatırılması gereken tarihten sonra, hata ve unutkanlığın ortaya çıkabilece­ği zaman dilimini geçen, paranın faizinden yararlanılabilecek bir süre olmalıdır.

Memurun işe girerken ilerde doğabilecek açıklarına karşılık bir güvence ya­tırmış olması, bu güvencenin tutarı zimmetinden fazla da olsa suçun oluşumunu etki­lemez.

Memurların avans olarak aldıkları paraları, özel yasa ya da yönetmeliklerinde öngörülen süre içinde harcama belgelerini sunarak kapatmaları gerekir. Tersine davra­nış zimmet suçunu oluşturur (5.C.D. 10.11.1970 3408-3476).

Yargıtay uygulamalarında, zilyedi bulunduğu şeyleri önce kendi mal varlığına katmadan, doğrudan bunları başkasının mal edinmesini sağlayan memurun eylemi zimmet olarak kabul edilmektedir.

1.2.5- Failde Genel Suç Kastı Bulunmalıdır

Bu husus suçun manevi öğesini oluşturur. Taksirli eylemler zimmet suçunu oluşturmaz.[25] Yani, ihmal, tecrübesizlik veya mevzuata riayetsizlik sonucu işlenen fiiller zimmet değildir. Bunlar failin hukuki sorumluluğunu gerektirir. Bilgisizlik, mesleki kifayetsizlik sebebi ile açık vermek zimmet sayılmamıştır.[26]

Doktrinde bu suçun genel kasıtla işlenebileceği, oluşumu için ayrıca özel kasıt aranması gerekmediği görüşü benimsenmiş ise de; yerleşik Yargıtay uygulamalarında, failin amacına da yer verilerek "zim­met kastı", "mal edinme kastı", "temellük kastı" adları altında özel kasıt aranmaktadır. 202. maddede failin amacına (saikine) yer verilmediği için Yargıtay'ın bu uygulaması doktrinde eleştirilmektedir.[27]

Zimmet suçu zimmete geçirme fiillerinin gerçekleştiği anda tamamlanır. Bu suçun tamamlanması için zimmete geçirme fiilinin bir zarara neden olup olmaması önemli değildir. Çünkü zimmet fiili ile devlet memurlarının dürüstlüğüne ilişkin ve devlete ait olan menfaat ihlal edilmiş olacaktır.[28]

Zimmet suçuna teşebbüs çok zordur. Zira zimmete geçirmekle suç tamamlanır.[29] Yargıtay uygulamalarında bu suça teşebbüsün (eksik kalkışmanın) olanaklı bulunduğu durumlar olmuştur:

"Depo memuru olan sanığın denetim ve sorumluluğundaki orman emvalini fay­dalanmak için usulsüz olarak depodan çıkarıp başkasına ait hızar atölyesine sevk ettiği sırada izlenip kamyondan indirilmeden yakalanması zimmete eksik kalkışmadır." (5.C.D. 5.2.1992 5125-405)[30]

1.3- Nitelikli (İhtilas) Zimmet (TCK 202/2)

Bu suç, önceleri TCK'nun 203’üncü maddesinde düzenlenmiş iken 3679 sayılı Yasayla yapılan değişiklik sırasında zimmet suçunu düzenleyen 202’nci maddenin 2’nci fıkrasına alınmıştır.

Bu hükme göre, "maddenin birinci fıkrasında tanımlanan zimmet suçu, daire­sini aldatacak ve fiilin ortaya çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulun­mak suretiyle işlenirse", faile daha ağır ceza verilecektir.[31]

Buna göre ihtilasen zimmet müstakil bir suç olmayıp, zimmet suçunun her türlü hile kullanmak suretiyle işlenmiş halidir. Basit zimmet suçunun unsurları aynı zamanda ihtilasen zimmet suçunun da unsurlarıdır.[32]

Nitelikli zimmet suçunun oluşumu için a) zimmetin hile ile gerçekleştiril­mesi ve b) yapılan hilenin dairesini aldatacak ve eylemin ortaya çıkmasını önleyecek nitelikte olması gerekir.

Zimmet suçunun ortaya çıkmasını önlemek için yapılan her türlü aldatıcı faali­yet hiledir. Yapılan hile, zimmeti gizlemeye elverişli bulunmalı, kaba ve ilk bakışta anlaşılabilir nitelikte olmamalıdır. Memur zimmetini gizlemek için yazı ve rakamlar üzerinde silinti, kazıntı yapmış olabilir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 19’uncu3.1990 tarih ve 53-74 sayılı kararında "silinti ve kazıntıların ilk bakışta anlaşılabilir nitelikte olması durumunda hilenin aldatıcılık yeteneği bulunmadığından eylemin nitelikli zimmet değil, basit zimmet suçunu oluşturacağına" hükmolunmuştur. Örneğin, bir vezne görevlisinin kasadaki parayı alıp harcaması zimmet, makbuz ve defterler üzerindeki rakamları değiştirerek tahsilatı eksik gösterip aldığı paranın kayıt­lara geçirdiğinden fazlasını harcaması nitelikli zimmettir.[33]

İhtilas suçunu, evrakta sahtekarlık suçu ile karıştırmamak gerekir. Memurun evrak üzerinde yaptığı tahrifatın ihtilas suçunu meydana getirebilmesi için, görevi dolayısıyla muhafaza, denetim veya mesuliyeti altında bulunan değerleri, zimmetine geçirdiğini gizlemek amacıyla yapması gerekir. Herhangi bir şeyin zimmete geçirilmesi söz konusu değilse, fiil ihtilas değil, evrakta sahtekarlık olur.[34]

Memurun zimmet veya ihtilas suçundan mahkum olması halinde, mahkemece memuriyetten müebbeten mahrumiyet cezasına da hükmolunur.[35]

1.3.1- Basit ve İhtilasen Zimmet Suçunun Birlikte İşlenmesi

Memur fiilen ya da hukuken zilyedi bulunduğu para ya da maldan bir kısmını basit, bir kısmını da nitelikli zimmet yoluyla mal edinirse iki ayrı suç oluşur ve kural olarak her iki suçtan ayrı ayrı cezalandırılması gerekir. Ancak, sanığın bu eylemleri aynı suç işleme kararı ile işlediği saptanırsa cezası daha ağır olan nitelikli zimmet su­çundan cezalandırılır ve bu ceza TCK'nun 80. maddesi ile artırılır. Yargıtay'ın son uygulamaları bu yöndedir.[36]

1.3.2- Basit veya Nitelikli Zimmet Suçu Cezasını Artırıcı       Nedenler

1.3.2.1- Suçun Kamu Bankaları Aleyhine İşlenmiş Olması

TCK'nun 202’nci maddesinin son fıkrasına göre "zimmet ve nitelikli zimmet eylemleri kamu bankaları aleyhine işlenmiş ise faile verilecek ceza üçte bir oranında artırılacaktır."

Fiilin böyle bir bankaya karşı işlenmiş sayılabilmesi için failin bu bankanın mensuplarından biri olması, zimmetine geçirdiği para, para hükmündeki evrak ve diğer malın kendisine görev sebebiyle tevdi edilmiş ve bunlara fiilen veya hukuken zilyet olması yeterli olmayıp, bunların aynı zamanda bankaya ait olmaları da gerekir; aksi halde bankaya karşı bir suç işlenmiş olmaz. Bu sebepledir ki, bir banka mensubu, ça­lıştığı bankada hesap açtırması için kendisine verilen parayı zimmetine geçirse, banka­ya karşı zimmet suçuna değil, parayı veren kişiye karşı güveni kötüye kullanma suçu­nu işlemiş olur.

1.3.2.2 Suçun, Emir ve İdare Yetkisine Sahip Olanlar Yada Yargıç ve Savcılar Ta­rafından İşlenmesi

TCK'nun 219’uncu maddesinin 1’inci fıkrasına göre "202 ila 218’inci maddelerde yazılı suçların emir ve idare yetkisine sahip olanlar ile hakim ve savcılar tarafından işlenmesi halinde verilecek esaslar yarı oranında artırılarak hükmolunacaktır."

Emir ve idare yetkisine salip olan kimseden maksat -zimmet suçları açısından- para, para yerine geçen evrak ve diğer malların kullanılmasına karar vermek, bunlar üzerinde tasarrufta bulunmak yetkisini haiz olan kimsedir. Failin hakim ve savcı olması halinde, zimmet suçunu yargı faaliyeti sebebiyle işlemiş olması şart değildir. Seçim kurullarına başkanlık eden hakimin, bu görevi dolayısıyla zilyedi bulunduğu para veya diğer malları zimmetine geçirmesi halinde de ağırlaştırıcı sebep uygulanır.

1.3.3-   Basit veya Nitelikli Zimmet Suçu Cezasını İndirici    Nedenler

1.3.3.1-   Zararın Hafif yada Pek Hafif Olması

T.C.K'nun 3679 sayılı Yasayla değişik 219’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasına göre; "202 ile 218’inci maddelerde yer alan cürümler dolayısıyla alınan veya verilen rüşvet veya para­nın değeri hafif olduğu takdirde verilecek cezanın yarısı, pek hafif olduğu takdirde üçte ikisi indirilecektir."

Buradaki değer suçun işlendiği tarihteki değerdir. Mahkemece, zimmete konu olan şeyin suç tarihindeki değeri belirlenmeli ve bunun günün ekonomik koşullarına ve paranın satın olma gücüne göre hafif ya da pek hafif sayılması gerekip gerekmediği tartışılarak değerlendirilmelidir. Değerin belirlenmesinde yalnızca kamu kuruluşuna verilen zarar gözetilir. Bu­nun üzerine gecikme faizi eklenmez.

Zarar, hafif ya da pek hafif olmasa bile, bir kısmının ödenmesi nedeniyle geri­ye kalan kısım hafif ya da pek hafif sayılıp ceza indirilebilir.

1.3.3.2 Zararın Ödenmiş Olması:

TCK'nun 202’nci maddesinin 3’üncü fıkrasına göre "zararın kovuşturma yapılmadan önce tamamıyla ödenmiş olması halinde yukarıdaki fıkralarda yazılı cezaların yarısı, ödeme hükümden önce gerçekleştirilmiş ise üçte biri indirilecektir."

Ödeme aynen ya da nakden yapılabilir. Bir malın zimmeti söz konusu ise bu­nun aynen iadesi ya da karşılığının nakit olarak ödenmesi gerekir. Paranın zimmeti söz konusu ise ödeme nakit olarak yapılmalıdır. Ödemenin taahhüt edilmesi ya da güvence verilmesi ödeme sayılmaz. Yasa tamamen ödeme koşulu içerdiğinden kısmi ödeme nedeniyle cezadan indirme yapılamaz. Bu durum ancak takdiri indirime yol açabilir. Sanığın bilgisi ve isteği içinde olmak koşuluyla üçüncü kişinin ödemesi nede­niyle de ceza indirilir.

Ödeme, "kovuşturma yapılmadan" gerçekleştirilmiş ise cezanın yarısı, "hü­kümden önce" gerçekleştirilmiş ise üçte biri indirilecektir. Kovuşturma yapılmadan önce demek, kamu davası açılmadan önce demek­tir. İddianamenin düzenlenip mahkemeye verildiği tarihte dava açılmış sayılır. Hükümden önce ödeme ise, hükmün tefhiminden önceki ödemedir. Tefhim­den sonra yapılan ödeme nedeniyle bu fıkra uygulanamaz.

202’nci maddenin 4’üncü fıkrasına göre, zararın ödenmemesi durumunda, mahkeme­ce re'sen ödettirilmesine de karar verilecektir. Ödettirilmesine karar verilen zararın tutarı üzerinden nisbi harç, katılma olmuş ve vekili varsa nisbi vekâlet ücreti ve istek varsa faize de hükmolunmalıdır.[37]

Sonuç

Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevlerinden doğan tüm suçları, 4483 sayılı Kanun kapsamında değildir.[38] 4483 sayılı Yasa memurların yalnız idari görevlerinden doğan suçlar için uy­gulanabilir. Kimi yasalar memurların idari görevlerinden doğan bazı suçlarını da kapsam dışında bırakmıştır. Bunlardan biri de yukarıda incelemiş olduğumuz 3628 sayılı Kanunda geçen zimmet ve diğer suçlardır. Memurların bu tür görevlerinden doğan suçları için, Cumhuriyet savcısı yetkili makam­dan izin almadan doğrudan soruşturma yapıp dava açabilir.

4483 sayılı Kanunun 2’nci maddesinin 2’nci fıkrasındaki "... suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır" hükmü bu tür suçlar amaçlanarak konmuş bir hükümdür.[39] Müfettiş ve muhak­kiklerin bu türden suçlarla karşılaşmaları halinde, durumu belge ve delilleri ile Cumhuriyet başsavcılığına intikal ettirmeleri, ayrıca düzenleyecekleri idarî soruştur­ma raporunu, bağlı bulundukları makama sunmaları gerekmektedir.[40]

Diğer taraftan yukarıda yapmış olduğumuz açıklamalardan anlaşılacağı üzere, rüşvet ve irtikap suçları birbirine çok benzeyen suçlardır. İrtikap suçu, rüşvet suçuna göre daha ağır bir fiil olarak kabul edilmiştir. İki suç arasındaki benzerlik, uygulamada birbirinden ayrım yönünden hayli güçlükler oluşturabilmektedir. Bu sebeple konuyla ilgili görevleri olanların irtikap ve rüşvet suçlarının belirgin özelliklerini dikkate alarak iki suçu birbirinden ayıran temel farklılıkları iyice bellemeleri gerekmektedir.

 

 

KAYNAKÇA

  • Ahmet Gündel, İçtihatlı, Açıklamalı, Zimmet, Sahtecilik, Hırsızlık, Gasp, Dolandırıcılık, Emniyeti Suiistimal Suçları, Ankara, 1998.
  • Cemil Alver, Memur Suçları ve Memur Soruşturması, Feryal Matbaacılık, Ankara, 1996.
  • Cihat Çetinkaya ve Bahri Sökmen-vd.(Haz.), Memur Suçları, Maliye ve Gümrük Bakanlığı, Yayın No:1989/307, Ankara,1989.
  • Diyanet İşleri Başkanlığı, Denetim ve Soruşturma Rehberi, Din İşleri Bakanlığı:473, Ankara 2000.
  • Erol Çetin, Ceza Hukukunda Memur ve Memur Suçları, 2000, Ankara.
  • Hüsamettin Kırmızıgül, Memurlar Hakkında Tahkikat Ve Muhakematı Usulü, 2. Baskı, İstanbul, 1995.
  • Funda Güner, "Zimmet T.C.K. 202", Denetim Mevzuatı ve Uygulaması, Orman Bakanlığı Yayını, Ankara, 1999.
  • Faruk Erem - Nevzat Toroslu, Türk Ceza Hukuku, Savaş Yayınları, Ankara, 1994.
  • Haydar Göçer -Ali Rıza Akbel-vd., Adli ve İdari Soruşturma Usulleri, Gümrük Kontrolörleri Derneği, Y:13, Ankara, Mayıs 1998.
  • İbrahim Topuz, Açıklamalı-İçtihatlı Memur Yargılama Hukuku, Mahalli İdareler Derneği Yayını, Ankara, 2001.
  • İlhan Akbulut, "Türk Ceza Kanununda Zimmet Suçu", Askeri Adalet Dergisi, S:102, Y:26, (Mayıs 1998), s. 34-42.
  • İbrahim Pınar, Açıklamalı 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2000. (Metinde "Açıklamalı 4483 sayılı..." olarak gösterilmiştir.)
  • İsmail Malkoç ve Mahmut Gürler, Zimmet-İrtikap-Rüşvet ve Başlıca Memur Suçları, Ankara, Kasım 1993.
  • Kubilay Özkan, "Zimmet, İrtikap ve Rüşvet Suçları", Denetim Hizmetleri Seminer Notları, MEB, Ankara, 1998.
  • Mehmet Karaduman (Haz.), Memur Muhakemesi Hukuku ve Memur Suçları, Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu, Yayın No: 1980/224, Ankara, 1980.
  • Metin Şekercioğlu, Ceza Hukukumuz Yönünden Memur Kavramı, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ankara, 1973, (Milli Kütüphane'de tetkik edilmiştir).
  • MEB Teftiş Kurulu Başkanlığı, İnceleme ve Soruşturma Rehberi, Teftiş Kurulu Başkanlığı Yayınları:45, Ankara, 2000.
  • Nadir Arıca, Memur Suçları ve Soruşturma, Ankara, 2000.
  • Nihat Dündar, "3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu Kapsamına Giren Suçlar Ve Soruşturma Usulü", Türk İdare Dergisi, Y:64, S:395 (Haziran 1992), s. 202.
  • Nevzat Toroslu, "Zimmet Suçu", Mali Hukuk Dergisi, S:62, (Mart-Nisan 1996), s. 33-42.
  • Osman Çifçi, Memur Suçları, Ankara, 1990.
  • Sabri Başköy, "Yeni Gelişmeler Işığı Altında 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Prosedürü", Türk İdare Dergisi, Y:74, S:435, (Haziran 2002).
  • Sedat Bakıcı, "Zimmet Suçları ve Bu Suçlarda Bilirkişi İnceleme Usulü", Mali Hukuk Dergisi, S:62, (Mart-Nisan 1996), s. 43-55.
  • Sebahattin Şahin, TCK-CMUK-CİK-TMK-BK, Savaş Yayınları, 1991.
  • Yılmaz Özer -Ali İyibil-vd, Memur Soruşturma Kılavuzu ve Memur Suçları, Ankara, 1986.

Turan Genç, Ceza ve Disiplin Soruşturmaları, Ankara, 1999

 

 

[1] Haydar Göçer -Ali Rıza Akbel-vd., Adli ve İdari Soruşturma Usulleri, Gümrük Kontrolörleri Derneği, Y:13, Ankara, Mayıs 1998, s. 203.

[2] İbrahim Topuz, Açıklamalı-İçtihatlı Memur Yargılama Hukuku, Mahalli İdareler Derneği Yayını, Ankara, 2001, s. 23.

[3] Diyanet İşleri Başkanlığı, Denetim ve Soruşturma Rehberi, Din İşleri Bakanlığı:473, Ankara 2000, s. 84.

[4] İbrahim Pınar, Açıklamalı 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2000, s. 516.

[5] Hüsamettin Kırmızıgül, Memurlar Hakkında Tahkikat Ve Muhakematı Usulü, 2. Baskı, İstanbul, 1995, s. 62.

[6] İbrahim Pınar, "Açıklamalı 4483 Sayılı...", s. 517-518.

[7] İbrahim Topuz, a.g.k., s. 42.

[8] İbrahim Pınar, "Açıklamalı 4483 Sayılı...", s. 518.

[9] Osman Çifçi, Memur Suçları, Ankara, 1990, s. 158.

[10] M. Nadir Arıca, Memur Suçları ve Soruşturma, Ankara, 2000, s. 462.

[11] İbrahim Pınar, "Açıklamalı 4483 Sayılı...", s. 519’uncu

[12] M. Nadir Arıca, a.g.k., s. 543.

[13] İbrahim Topuz, a.g.k., s. 44.

[14] Haydar Göçer-Ali Rıza Akbel-vd., a.g.k., s. 224.

[15] Sebahattin Şahin, TCK-CMUK-CİK-TMK-BK, Savaş Yayınları, 1991, s. 103-104.

[16] Erol Çetin, a.g.k., s. 503.

[17] M. Nadir Arıca, a.g.k., s. 472.

[18] Erol Çetin, a.g.k., s. 502.

[19] Kimlerin memur olduğu veya memur sayılacağı, Çalışmamızın II. Bölümünde açıklanmıştır.

[20] Erol Çetin, a.g.k., s. 503-505.

[21] A.k., s. 512.

[22] M. Nadir Arıca, a.g.k., s. 473.

[23] Erol Çetin, a.g.k., s. 505-507.

[24] Diyanet İşleri Başkanlığı, a.g.k., s. 88.

[25] Erol Çetin, a.g.k., s. 507-508.

[26] Haydar Göçer-Ali Rıza Akbel-vd., a.g.k., s. 224.

[27] Erol Çetin, a.g.k., s. 508.

[28] Faruk Erem-Nevzat Toroslu, a.g.k., s. 156.

[29] A.k., s. 157.

[30] Erol Çetin, a.g.k., s. 512.

[31] A.k., s. 508.

[32] Haydar Göçer-Ali Rıza Akbel-vd., a.g.k., s. 226.

[33] Erol Çetin, a.g.k., s. 508.

[34] Mehmet Karaduman, a.g.k., s. 95.

[35] Haydar Göçer-Ali Rıza Akbel-vd., a.g.k., s. 226.

[36] Erol Çetin, a.g.k., s. 511.

[37] A.k., s. 509-511.

[38] İbrahim Topuz, a.g.k., s. 144.

[39] Erol Çetin, a.g.k., s. 405.

[40]MEB Teftiş Kurulu Başkanlığı, "2000...", s. 74.