Son Yargı Kararlarıyla Belediyeye Ait Banka Hesabına Haciz Konulması (Mali Hukuk Sayı: 174, Kasım-Aralık 2014)

Mali Yönetim Mali Yönetim ve Kontrol
SON YARGI KARARLARIYLA BELEDİYEYE AİT BANKA HESABINA HACİZ KONULMASI (Mali Hukuk Sayı: 174, Kasım-Aralık 2014)
Özeti :

Gerek belediyeler yönünden gerekse belediyelerden alacağı olanlar yönünden önemli bir konu olan haczedilemezlik son yargısal içtihatlarla hayli önem kazanmıştır. Analizde bu konu üzerinde durulacaktır.

  İhale ve mali konularda DANIŞMANLIK ve EĞİTİM talepleriniz için iletişime geçmek üzere lütfen TIKLAYINIZ

SON YARGI KARARLARIYLA BELEDİYEYE AİT BANKA HESABINA HACİZ KONULMASI (Mali Hukuk Sayı: 174, Kasım-Aralık 2014)

 

I- GİRİŞ

Haciz; borçlunun, borcunu kendi arzusu ile ödememesi durumunda, alacaklının talebiyle, borçlunun (borca yetecek miktardaki) mal ve haklarına devlet aracılığıyla (icra müdürlüğü tarafından) el konulmasıdır.[1] Bir başka tanımda ise haciz; borçlunun borcunu kendi arzusuyla ödememesi üzerine alacaklının talebiyle borçlunun borca yetecek mal ve hakkına Devlet aracılığıyla el konulmasıdır.[2]

İcra ve İflas hukukumuzda, kural olarak borçlunun ekonomik değeri bulunan bütün mal, alacak ve haklarının haczedilebileceği kabul edilmekle birlikte, İcra ve İflas Kanununda bazı nedenlerden dolayı, borçlunun bazı mal, alacak ve haklarının haczedilemeyeceği öngörülmüştür. (İİK m. 82- 83). Haczedilemeyen mal ve haklara ilişkin bu düzenlemede, kamu düzeni ve kamu yararının yanı sıra, alacaklıların menfaatini korumak, insani hisleri rencide etmemek ve milli duyguları üstün tutmak gibi amaçların etkili olduğunu belirtmek mümkündür. Böylece Kanun, ekonomik ve sosyal nedenlerden dolayı bazı mal ve hakların haczedilemeyeceğini düzenlemiş bulunmaktadır.

Kural olarak, alacaklının alacağını elde etmesini sağlamak amacıyla borçluya ait maddî bir değer ifade eden tüm mal ve hakların haczi ve satışı mümkündür. Bu bağlamda, cebrî icranın en önemli amacı da somut bir hakkın yerine getirilmesidir. Ancak, icra hukuku, cebrî icra yoluyla hakkının yerine getirilmesini talep eden alacaklı yanında, diğer alacaklıların, borçlunun ve üçüncü kişilerin menfaatlerini de dikkate alarak bu kişiler arasındaki menfaat dengesini gözetmek durumundadır.[3] Özellikle alacaklının alacağına kavuşması için borçlunun tüm malvarlığı haczedilip satılarak topluma muhtaç hâle getirilmemesi, borçlunun ve ailesinin menfaatlerinin de gözetilmesi amacıyla çeşitli sınırlamalar öngörülmüştür. Bunlardan en önemlisi borçluya ait bazı mal ve hakların haczedilmez olarak kabul edilmesidir. Kamu kurumları olan belediyeler açısından en önemli kuralda belediyelerin haczi caiz olmayan malları, borçlu belediyelerin kamu hizmetinde fiilen kullanılan malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi resim harç gelirlerinin haczedilemeyeceğine ilişkin kuraldır.

 

II-ANAYASAL ve YASAL ÇERÇEVE

Anayasamızın 2’nci maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu düzenlenmiştir. Yine Anayasamızın 35’inci maddesinde; herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği ve mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamayacağı düzenlenmiştir.

Buna göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`ne ek 1 no’lu Protokol`ün 1’inci maddesinde; "...Her gerçek ve tüzel kişi, maliki olduğu şeyleri barışçıl bir biçimde kullanma hakkına sahiptir. Kamu yararı gerektirmedikçe ve Uluslararası Hukukun genel ilkeleri ile hukukun aradığı koşullara uyulmadıkça, bir kimse mülkiyetinden yoksun bırakılamaz..." hükmü yer almaktadır.

Ek Protokol`ün mülkiyet hakkı ile ilgili 1’inci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisince onanmış ve onaylayan yasada; "...Her hakiki veya hükmi şahıs malların masuniyetine (dokunulmazlığına ) riayet edilmesi hakkına maliktir. Herhangi bir kimse ancak amme menfaati icabı olarak ve kanunun derpiş eylediği şartlar ve devletler hukukunun umumi prensipleri dahilinde mülkiyetinden mahrum edilebilir..." ilkelerine yer verilmiştir.

Ayrıca, bir üst norm olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası`nın 90/4. maddesi ile de; usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklerin düzenlendiği milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve uyuşmazlıklarda gözetilmesi gerektiği kuralına yer verilmiştir.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 82’nci maddesine göre aşağıdaki şeyler haczolunamamaktadırlar.

  • Devlet malları ile mahsus kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen mallar,
  • Ekonomik faaliyeti, sermayesinden ziyade bedenî çalışmasına dayanan borçlunun mesleğini sürdürebilmesi için gerekli olan her türlü eşya,
  • Para, kıymetli evrak, altın, gümüş, değerli taş, antika veya süs eşyası gibi kıymetli şeyler hariç olmak üzere, borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için lüzumlu eşya; aynı amaçla kullanılan eşyanın birden fazla olması durumunda bunlardan biri,
  • Borçlu çiftçi ise kendisinin ve ailesinin geçimi için zaruri olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer eklenti ve ziraat aletleri; değilse, sanat ve mesleki için lüzumlu olan alat ve edevat ve kitapları ve arabacı, kayıkçı, hamal gibi küçük nakliye erbabının geçimlerini temin eden nakil vasıtaları,
  • Borçlu ve ailesinin idareleri için lüzumlu ise borçlunun tercih edeceği bir süt veren mandası veya ineği veyahut üç keçi veya koyunu ve bunların üç aylık yem ve yataklıkları,
  • Borçlunun ve ailesinin iki aylık yiyecek ve yakacakları ve borçlu çiftçi ise gelecek mahsul için lazım olan tohumluğu,
  • Borçlu bağ, bahçe veya meyve veya sebze yetiştiricisi ise kendisinin ve ailesinin geçimi için zaruri olan bağ bahçe ve bu sanat için lüzumlu bulunan alet ve edevat, geçimi hayvan yetiştirmeye münhasır olan borçlunun kendisi ve ailesinin maişetleri için zaruri olan miktarı ve bu hayvanların üç aylık yem ve yataklıkları,
  • Borçlar Kanununun 510’uncu maddesi mucibince haczolunmamak üzere tesis edilmiş olan kaydı hayatla iratlar,
  • Memleketin ordu ve zabıta hizmetlerinde malul olanlara bağlanan emeklilik maaşları ile bu hizmetlerden birinin ifası sebebiyle ailelerine bağlanan maaşlar ve ordunun hava ve denizaltı mensuplarına verilen uçuş ve dalış tazminat ve ikramiyeleri, Askeri malüllerle, şehit yetimlerine verilen terfi zammı ve 1485 numaralı kanun hükmüne göre verilen inhisar beyiye hisseleri,
  • Bir muavenet sandığı veya cemiyeti tarafından hastalık, zaruret ve ölüm gibi hallerde bağlanan maaşlar,
  • Vücut veya sıhhat üzerine ika edilen zararlar için tazminat olarak mutazarrırın kendisine veya ailesine toptan veya irat şeklinde verilen veya verilmesi lazım gelen paralar,
  • Borçlunun haline münasip evi,
  • Öğrenci bursları.

Medeni Kanunun 807’ nci maddesi hükmü saklıdır. 2, 3, 4, 5, 7 ve 12 numaralı bendlerdeki istisna, borcun bu eşya bedelinden doğmaması haline munhasırdır.

(2), (4), (7) ve (12) numaralı bentlerinde sayılan malların kıymetinin fazla olması durumunda, bedelinden haline münasip bir kısmı, ihtiyacını karşılayabilmesi amacıyla borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılır.

İcra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir ve talebin kabulüne veya reddine karar verir.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 83’üncü maddesine kısmen haczi caiz olan şeyler; maaşlar, tahsisat ve her nevi ücretler, intifa hakları ve hasılatı, ilama müstenit olmayan nafakalar, tekaüt maaşları, sigortalar veya tekaüt sandıkları tarafından tahsis edilen iratlar, borçlu ve ailesinin geçinmeleri için icra memurunca lüzumlu olarak takdir edilen miktar tenzil edildikten sonra haczolunabilir. Ancak haczolunacak miktar bunların dörtte birinden az olamaz. Birden fazla haciz var ise sıraya konur. Sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe sonraki haciz için kesintiye geçilemez.

5393 Belediye Kanununun belediyenin yetkileri ve imtiyazları başlıklı 15’inci maddesinin son fıkrasına göre; belediyenin proje karşılığı borçlanma yoluyla elde ettiği gelirleri, şartlı bağışlar ve kamu hizmetlerinde fiilen kullanılan malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim ve harç gelirleri haczedilememektedir.

 

III- GENEL ÇERÇEVE

Belediyeye ait banka hesabına vergi, resim ve harç niteliğindeki paraların yatırıldığı ve bunların kamu hizmetinde kullanıldığından haczedilemeyeceği hukuk devletinde teminat altına alınmış bir güvencedir. Zira hizmet kurumları olan belediyeler yerelde vatandaşa hizmet götürürken bu mali kaynaklarına büyük ihtiyaç duymakta adeta şah damarı niteliğinde olan bu kaynak onların vazgeçilmez bir nitelik kazanmaktadır.

Yukarıda da bahsedildiği üzere 5393 sayılı Belediye Kanunu`nun 15/son maddesinde; "Belediyenin kamu hizmetinde fiilen kullanılan malları ile, belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim, harç gelirleri haczedilemez." düzenlemesine yer verilmiştir. Bu maddeye göre belediyenin haczedilmezlik şikayetinin kabul edilebilmesi için mahcuzların kamu hizmetinde fiilen kullanılması zorunludur.

Ayrıca, 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun`un 7’nci maddesinde; bu Kanunda, belediyelere, genel bütçe vergi gelirleri tahsilatından ayrılacak paylar ile diğer kanunlarda verilmesi öngörülen payların vergi hükmünde olduğu düzenlenmiştir.

Diğer taraftan, 2004 sayılı İcra ve iflas Kanununun 82'nci maddesinde özel yasalarında haczi caiz olmadığı gösterilen malların haczedilemeyeceği düzenlenmiştir. Bu yasal korumaya rağmen, uygulamada anılan hükümlere yeterince uyulmadığı, bu kapsamda belediyelerin banka hesaplarına haciz işlemleri uygulandığı, bu durumun belediyelerin hizmet üretme kapasitesini olumsuz etkilemesinin yanında personel maaş ve ücretlerini dahi ödeyememelerine neden olduğu görülmektedir. Belediyelerce, yapılan haciz işlemlerine dava açılmak suretiyle itirazlar yapılmakta ise de itirazların sonuçlanmasının mahkemelerin iş yükü nedeniyle uzun zaman aldığı, bu durumun belde sakinleri ile belediye çalışanlarının hayat standartlarını, belediyelerin gerek kendi ve gerekse diğer mevzuattan kaynaklanan görev ve sorumluluklarının yerine getirilmesini olumsuz etkilediği muhakkaktır.

İcra ve İflas Kanunu ve takip hukuku ilkelerine göre asıl olan alacaklının alacağına kavuşmasını sağlamak olduğundan, kural olarak borçluların tüm mallarının haczi mümkündür. Bir malın haczedilememesi için yasal düzenlemenin bulunması zorunludur. Haczedilmezlik istisnai bir durum olduğundan, bu yöndeki düzenlemelerde dar yorumlanmaktadır.

Ayrıca, bir üst norm olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası`nın 90/4. maddesi ile de; usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklerin düzenlendiği milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve uyuşmazlıklarda gözetilmesi gerektiği kuralına yer verilmiştir.

Buna göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`ne ek 1 no’lu Protokol`ün 1’inci maddesinde; "...Her gerçek ve tüzel kişi, maliki olduğu şeyleri barışçıl bir biçimde kullanma hakkına sahiptir. Kamu yararı gerektirmedikçe ve Uluslararası Hukukun genel ilkeleri ile hukukun aradığı koşullara uyulmadıkça, bir kimse mülkiyetinden yoksun bırakılamaz..." hükmü yer almaktadır.

Ek Protokol`ün mülkiyet hakkı ile ilgili 1. maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi`nce onanmış ve onaylayan yasada; "...Her hakiki veya hükmi şahıs malların masuniyetine (dokunulmazlığına )riayet edilmesi hakkına maliktir. Herhangi bir kimse ancak amme menfaati icabı olarak ve kanunun derpiş eylediği şartlar ve devletler hukukunun umumi prensipleri dahilinde mülkiyetinden mahrum edilebilir..." ilkelerine yer verilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 16 Ocak 2007 tarih ve 31277/03 sayılı, Kuzu-Türkiye davası hakkındaki kararında, davacının lehine alınan yargı kararının altı yıldır uygulanmaması, bir diğer anlatımla ilama konu borcun borçlu belediyece ödenmemesi nedeniyle, AİHM`nin AİHS`nin 6 § 1. ve ek 1 no`lu Protokol`ün 1. maddelerinin ihlal edildiği sonucuna vararak tazminata hükmetmiştir.

Yine 17 Ocak 2006 tarih ve 13062/03 sayılı, Kranta-Türkiye davası ve 18 Ekim 2005 tarih ve 74405/01 sayılı Tütüncü ve Diğerleri-Türkiye davası hakkındaki kararında da aynı sonuca varmıştır.

Bütün bu açıklamalar ışığında, 5393 sayılı Belediye Kanunu`nun 15/son maddesinin dar yorumlanması gerektiği sonucuna varılmalıdır. Maddede açıkça haczedilmezlik için vergi, resim, harç geliri olma ya da "fiilen kamu hizmetinde kullanılma" koşullarının kabul edilmesi karşısında, belediyeye ait bir paranın haczedilmezliği ancak fiili durumunun tespiti ile belirlenmelidir. Bu konuda ispat yükü ise borçluya düşmektedir. Bir diğer anlatımla, haczedilen paraların vergi, resim, harç geliri olduğunu ya da fiilen kamu hizmetinde kullanıldığını borçlu belediye ispatlamak durumundadır. Aksi halde yargı makamlarınca haczedilemezlik şikayetinin reddedilme ihtimali yüksek olacaktır. Bu sebeple belediyelerin haczedilemeyecek gelirlerinden mahrum kalmamaları için bu ayrıntıya önem vermeleri ve dikkat etmeleri gerekmektedir.

Ancak son içtihatlar nedeniyle yerel mahkemelerin bu içtihatlara dayanarak vermiş oldukları kararlar belediyelerin banka hesaplarında bir ayrıma gitmesini zorunlu kılmıştır. Esasında mahkemeler “havuz hesabı” kavramı oluşturarak bu nitelikteki hesaba haciz konulmasına cevaz vermektedir. Bu durumu Yargıtay ve yerel mahkemeler haczedilmezlik hakkından feragat olarak kabul etmektedir.

Yargıtay yakın tarihli vermiş olduğu iki kararında esasen birbirine yakın içtihatlar ortaya koymasına rağmen ilk kararında[4]; haciz konulan borçlu belediyenin banka hesaplarında vergi, resim ve harç gelirleri olduğu gibi haczi kabil paraların da bulunduğu görülmektedir. Haczedilen hesap bu hali ile havuz hesabı niteliğindedir. Hesabın sürekli işlem görüyor olması ve sürekli yatan ve çekilen paraların bulunması karşısında kalan bakiyenin vergi, resim ve harç gelirinden mi, yoksa haczi kabil paralardan mı oluştuğunun belirlenmesine imkan yoktur. Bu şekilde haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paraları karıştırmak suretiyle havuz hesabı oluşturan borçlu belediyenin, iddiasını ispat imkanını kendisi kaldırmıştır. Borçlu belediyenin haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paralarını ayrı hesaplarda tutması yerine havuz hesabı oluşturmasının da iyi niyetle bağdaşmayacağı tartışmasızdır. Böyle bir davranış AİHM`nin AİHS`nin 6 § 1. ve ek 1 no`lu Protokol`ün 1. maddelerinin ihlali sonucunu doğuracağı gibi, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde de bulunmakla, hukukça korunamayacağı muhakkaktır. Buna göre borçlu belediyenin, hesaplardaki paraların haczedilmezliğini ispatlayamadığının kabulü gerekir. Şeklinde hüküm tesis etmiştir.

Haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paraları karıştırmak suretiyle havuz hesabı oluşturan borçlu belediyelerin, haczedilemezlik iddialarını ispat imkanlarını kendileri kaldırmış olacaklardır. Ayrıca yukarıda da bahsedildiği üzere borçlu belediyece haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paraların aynı hesapta toplanması ve birbirine karıştırılması, haczedilmezlik hakkından feragat olarak kabul edilmektedir.

Yargıtay’ın belediyelerin haczedilemez nitelikteki varlıkları hakkındaki son kararında[5]; haczedilen hesaba niteliği gereğince haczi kabil olan ve olmayan paraların yatırılması halinde, yani havuz hesabı niteliğinde kullanılması durumunda, hesabın sürekli işlem görüyor olması ve sürekli yatan ve çekilen paraların bulunması karşısında kalan bakiyenin vergi, resim ve harç gelirinden mi, yoksa haczi kabil paralardan mı oluştuğunun belirlenmesine imkan bulunmamaktadır ve bu haczedilmezlik hakkından feragat olarak kabul edilmelidir. Somut olayda; haciz konulan borçlu belediye'nin banka hesabına ilişkin getirilen hesap ekstrelerinde paraların niteliğini gösterir açıklamaların bulunmadığı ve bilirkişi incelemesi yapılmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece haciz konulan hesaptaki paraların mahiyetini açıkça gösteren ekstreler getirilmeli, bu hesaba yatan paraların nitelikleri, mahiyeti ve kaynağı araştırılarak yasa kapsamında kalıp kalmadığı belirlenmeli, bilirkişi incelemesi de yapılarak yatan paraların mahiyetleri itibarıyle havuz hesabı teşkil edip etmediği belirlenmeli, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.

Her iki karar incelendiğinde daha isabetli olarak, ilk kararın aksine ikinci kararda; haciz konulan borçlu belediyenin banka hesabına ilişkin hesap ekstrelerinin incelenmesi gerektiği, ekstrelerde bu hesaptaki paraların niteliğini gösterir açıklamaların bulunup bulunmadığı ve buna göre bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğine hükmedilmiştir. Yerel mahkemelere bu türden davalarda izlenecek yöntem gösterilerek mahkemece haciz konulan hesaptaki paraların mahiyetini açıkça gösteren ekstrelerin getirtilmesi ve bu hesaba yatan paraların niteliklerinin, mahiyetinin ve kaynağının araştırılarak bilirkişi incelemesi yaptırılması, yatan paraların mahiyetleri itibariyle havuz hesabı teşkil edip etmediğinin belirlenmesi, yasa kapsamında kalıp kalmadığının tespiti sonucunda oluşacak kanaate göre karar verilmesi gerektiğine karar verilmiştir.

Borçlu belediyelerce aleyhlerine başlatılan ilamlı veya ilamsız takiplerde, banka hesabına haciz konulduğu, hesaba vergi, resim ve harç niteliğindeki paraların yatırıldığı ve bunların kamu hizmetinde kullanıldığı iddia edilerek, 5395 sayılı Kanun'un 15 /son ve İİK'nun 82.maddesi gereğince haczedilemeyeceğinden, hesaba konulan haczin kaldırılmasını talep etme imkanları halen bulunmaktadır. Bununla birlikte, yerel mahkemelerce, banka şubesinden hesap ekstresi celp edilmesi ve incelenmesi halinde ortaya çıkabilecek karar yönünden riski bertaraf etmek amacıyla haczedilemeyecek gelirlerin ayrı bir hesapta muhafaza edilmesi daha doğru bir uygulama olacaktır.

Bu nedenle haczedilen hesaba niteliği gereğince haczi kabil olan ve olmayan paraların yatırılması halinde, yani havuz hesabı niteliğinde kullanılması durumunda, hesabın sürekli işlem görüyor olması ve sürekli yatan ve çekilen paraların bulunması karşısında kalan bakiyenin vergi, resim ve harç gelirinden mi, yoksa haczi kabil paralardan mı oluştuğunun belirlenmesine imkân bulunmaması da ihtimal dâhilindedir. Bu şekilde  tespit imkanı bulunmayan hesaplarda bulunan haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paraları karıştırmak suretiyle havuz hesabı oluşturan borçlu belediyenin, iddiasını ispat imkanını kendisinin ortadan kaldıracağı kabul edilmektedir. Yargıtay, borçlu belediyenin haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paralarını ayrı hesaplarda tutması yerine havuz hesabı oluşturmasını da iyi niyetle bağdaşmayan bir durum olarak kabul etmektedir. Böyle bir davranış AİHM'nin AİHS'nin 6 § 1. ve Ek 1 no'lu Protokol'ün 1. maddelerinin ihlali sonucunu doğuracağı gibi, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde de bulunmakla, hukukça korunamayacağı muhakkaktır. Böyle bir durumda borçlu belediyenin, hesaplarındaki paraların haczedilmezliğini ispatlayamadığı kabul edilmektedir. Ayrıca, borçlu belediyece haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paraların aynı hesapta toplanması ve birbirine karıştırılması, haczedilmezlik hakkından feragat olarak da kabul edilmektedir.

 

IV-SONUÇ

Gerek belediyeler yönünden gerekse belediyelerden alacağı olanlar yönünden önemli bir konu olan haczedilemezlik son yargısal içtihatlarla hayli önem kazanmıştır. Bu sebeple kimi zaman icra takibini sonuçsuz bırakma gibi kötü niyetli uygulamalarla da karşılaşıldığı bilinen bir gerçektir. Kimi zamanda alacaklılar tarafından belediyenin haczi kabil olmayan varlıklarına kötü niyetli olarak haciz konulmak istediği de uygulamada sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu türden vakıalarla karşılaşılmaması için belediyelerce havuz hesabı teşkil edilmemesi, haczi kabil olmayan gelirlerin ayrı bir hesap açmak ve belki de imkan olduğu ölçüde hesap adının bu şekilde teşekkül ettirilmesinin daha isabetli olacağı kuşkusuzdur. Hesaba yatan paraların haczi kabil paralardan mı olduğunun belirlenmesine imkan bulunmaması halinde haczedilmezlik hakkından feragat olarak kabul edileceği olgusu hiçbir zaman göz ardı edilmemesi gereken önemli bir konudur. Aksi durumlarda son içtihatlarla yerel mahkemelerce belediyelere ait banka hesabına haciz konulması durumunda yapılan haczedilemezlik şikayeti sebebiyle mahkemece hesaba yatan paraların nitelikleri, mahiyeti ve kaynağı araştırılarak haczedilemezlik kapsamında kalıp kalmadığı belirleneceği/bilirkişi incelemesi yapılarak yatan paraların mahiyetleri itibarıyle havuz hesabı teşkil edip etmediğinin tespit edileceği oluşacak sonuca göre karar verileceği göz ardı edilmemelidir.

 

[1] http://www.sozluk.adalet.gov.tr/Liste.aspx?harf=H

[2] Postacıoğlu, İlhan E./Altay, Sümer: İcra Hukuku Esasları, 5. Baskı, İstanbul 2010, s. 359; Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku, C. I, 3. Baskı, İstanbul 1988, s. 616; Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, 24. Baskı, Ankara 2010, s. 229; Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes, s. 241; Muşul, İcra, s. 415; Karslı, Abdurrahim: İcra Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2010, s. 477; Balkan, Yavuz: Haczedilmezlik ve Benzer Müesseseler, Ankara 2009, s. 17.

[3] Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Sungurtekin Özkan, Meral/Özekes, Muhammet: İcra ve İflâs Hukuku, 9. Baskı, Ankara 2011, s. 55; Muşul, Timuçin: İcra ve İflâs Hukuku, 3. Baskı, Ankara 2008, s. 88; Aslan, Kudret: “Hacizde Sıra (Tertip)”, AÜHFD 2005, C. LIV, S. 2, s. 273.

[4] T.C. Yargıtay 12’nci Hukuk Dairesinin 2012/8811 Esas, 2012/26628 Karar ve 17/09/2012 tarihli kararında;

[5] T.C. Yargıtay 8’inci Hukuk Dairesinin 2013/17041 Esas, 2014/5224 Karar sayılı ve 25/03/2014 tarihli kararında